FAST FOOD YİYECEKLERİN ZARARLARI SAYMAKLA BİTMİYOR

Fast Food yiyeceklerin zararları saymakla bitmiyor. İşte yol açtığı hastalıklar... Zihin Sağlığı Vakfı'nın araştırmasına göre, yararlı yağların, vitamin ve minerallerin eksik alınması ile fast food tarzı beslenme, 'depresyon, Alzheimer ve şizofreniye' neden oluyor.

İngiltere'de yapılan bir araştırma, son zamanlarda halkın beslenme tarzındaki değişikliklerin zihin sağlığı üzerinde olumsuz sonuçlara yol açtığını gösterdi.

Araştırmacılardan Courtney Van de Weyer, "Vücudu iyi beslemek, zihni de iyi beslemek anlamına geliyor" dedi.

Araştırmaya göre, yemlerde kullanılan katkı maddeleri ve tarım ilaçları, hayvan organizmasında değişikliğe yol açıyor. Bu nedenle de insanlar, omega 6 adlı yağ asidini, omega 3'ten çok daha fazla tüketir hale geliyor. Bu dengesizliğe vitamin ve mineral eksikliği de eklenince, depresyon ve hafıza sorunları ortaya çıkıyor.

Araştırma raporunda, beslenme tarzında aminoasitlere, özellikle de balık tüketimine daha fazla yer verilmesi gerektiği belirtiliyor. Beyne faydalı yiyecekler: Sebzeler (Lifli olanlar) Tohumlar ve fındık Meyve Buğday, kepek Organik yumurta Organik olarak yetiştirilen ya da vahşi olarak avlanan balıklar (Özellikle yağlı olanlar)

Beyne zararlı yiyecekler:

Kızartılmış fast food yiyecekler

Rafine edilmiş ve işlenmiş besinler

Alkol Şeker Çay ve Kahve

Besinlere konulan bazı ek maddeler

Tarım ilacı içeren besinler

 

Hormonlu gıdaları nasıl anlarız? Hormonlu meyve ve sebzelerin (domates, çilek vb.) zararları nelerdir?

Günümüzde ne yazık ki tükettiğimiz gıdaların çoğunun üretiminde sağlığımız için zararlı kimyasallar kullanılıyor. Oysa hormonlu gıdaları ayırt etmek elimizde. İşte sebze ve meyve seçiminde dikkat edilmesi gerekenler:



“Bitkilerde büyüme ve gelişmeyi düzenleyici olarak kullanılan, düşük yoğunluklarda dahi etkili olabilen ve bitkilerde sentezlenerek taşınabilen organik maddeler” olarak tanımlanan hormonlar, insan nüfusunun hızla arttığı günümüzde, tarım ürünlerinin verimliliğini artırma amacıyla ne yazık ki bilinçsizce kullanılıyor.

Türkiye'de özellikle domates, patlıcan, patates, kabak, salatalık, üzüm, elma, çilek, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltikte hormona sıkça rastlamak mümkün.

Hormonlu gıdaların zararları

Sıklıkla tüketilen hormonlu gıdalar, vücuttaki hormon dengesinin ve bağışıklık sisteminin bozulmasına, şişmeye, yağlanmaya ve hücreleri zayıflatarak kanser yatkınlığını artırmaya neden olur.

Hormonlu gıdaları nasıl anlarız?

Hormon takviyesi özellikle zamansız yetiştirilen ürünlerde çok fazla uygulanıyor. Bu nedenle, artık her mevsim her şeyi bulabiliyor olsak da, meyve ve sebzeleri normal zamanlarında tüketmeye çalışmalıyız.
Bazı sebzelerin tüketilmemesi gereken zaman aralıklarına gelince:

Domates: 15 Ekim - 10 Kasım / 10 Nisan – 5 Mayıs
Patlıcan: 15 Kasım – 15 Mayıs
Kabak: 1 Kasım – 15 Mayıs

Ayrıca meyve ve sebzeler bazı alışılmayan özellikleriyle de size hormon kullanılıp kullanılmadığını belli ederler.
Bunlara dikkat edin:

  • Domates çekirdeksiz, içi çok sulu ve boş
  • Kabağın şekli bozuk ve çekirdeksiz
  • Patlıcanın içi süngerimsi ve çekirdeksiz
  • Biber aşırı büyük ve etli, çekirdek evi boş, etli kısmı sert
  • Patates şekilsiz ve yumruları yapışık, içi kara,
  • Karpuzun çekirdek yerleri boş, ise bu ürünler hormonlu demektir.


<---- o ---->


Hormonlu gıda obez yapıyor


Özellikle gelişim çağındaki çocuklar hormonlu gıda terörünün tehdidi altında. Dr. Duygu Bilgin, metabolizma değişikliği yaratan hormonlu gıdaların yarattığı gelişim bozukluklarının başında obezitenin geldiğine dikkat çekerek, reçeteyi yazıyor: Sebze, meyve ve balıkları mevsiminde tüketin, ekolojik ürünleri tercih edin

Modern toplumlarda insanlar doğal gıdaların tadını ve kokusunu unuttu neredeyse. Artık çoğumuz hangi sebze ve meyvenin hangi mevsimde yetiştiğini bilmiyoruz bile. Çünkü marketlerin raflarında artık her mevsimde her türlü gıdayı bulmak mümkün. Ancak çoğu hormonlu olan bu gıdalar aslında insanlığı ciddi bir biçimde tehdit ediyor. Anne sütünün yapısına bile zarar veren hormonlu gıdalar, kanserden obeziteye her türlü hastalığa zemin hazırlayabiliyor. Baykent Cerrahi ve Tıp Merkezi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Duygu Bilgin de özellikle çocukların hormonlu gıdalardan uzak tutulması gerektiğinin altını çiziyor. Bilgin, hormonlu gıdalarla beslenen çocukları ilerleyen yıllarda bekleyen hastalıklarla ilgili bilgi verdi:

* Hormonlu gıdalar hangi sağlık sorunlarına yol açar?
Uykusuzluk, yorgunluk, baş ağrısı, egzama, hafıza kaybı ve konsantrasyon eksikliği, depresyon, bağışıklık sisteminde zayıflık, otoimnun hastalıklar, yüksek tansiyon, kalp-damar hastalıkları, safra taşları ile kanser.

* Anne sütü de etkilenir mi?
Türkiye'de zirai mücadelede bin 250 çeşit ilaç kullanılmaktadır. Çukurova gibi yoğun tarım ilacı kullanılan bölgelerde, anne sütünde dikkat çekici oranlarda ilaç kalıntısı tespit edildi. Bu gerçekler doğrultusunda özellikle bebekler ve çocuklarımızın sağlığının ciddi tehlike altında olduğunu özellikle belirtmeliyim. Hormonlu gıdalar, bilinçsiz ve dikkatsizce tarım ilacı kullanımı, katkı maddeli gıdalar insan sağlığını ciddi olarak tehdit ediyor.

* Bu gıdalardan kaçış mümkün mü?
Günümüzde tüketilen besin maddeleri, vücutta oluşturdukları metobalizma değişikliği ile birçok hastalığa neden oluyor. Bugün dünya nüfusu 6 milyarı aşıyor. Bizleri bu tehlikelerden kurtaracak olan besinler ekolojik ürünlerdir. Bir ürünün ekolojik olarak adlandırılabilmesi için bağımsız bir kontrol kuruluşu tarafından sertifikalandırılmış olması gerekiyor. Bunu, alışveriş yaparken ürünün üzerindeki etiketten teşhis edebilirsiniz. Denetim firmasının, organik ürün satan şirkete verdiği sertifikanın bir kopyasının, satış noktasında görülür bir şekilde asılması şarttır. Etiket üzerinde Tarım Bakanlığı'nın organik tarım logosu yer almalıdır. Ekolojik ürünler, diğer ürünlerden ayrı reyon ve bölümlerde satışa sunulur. Yine de ürünün kapalı ambalajlarda olmasına dikkat edin.

* Aşırı kilo almaya neden olur mu?
Hormonlu gıdalar, sürekli tüketilirse vücut mekanizması bozulabilmekte ve bir çok hastalık ortaya çıkabilmektedir. Bağışıklık sisteminin bozulması demek ise başta kilo ve kanser gibi hastalıkların görülmesine sebep olur. Hormonlar, bütün sistemlerimizi çalıştıran maddelerdir. Boyumuz kilomuz gibi dış görünüşümüzde, ruhsal dengemizde ve fiziksel aktivitelerimizde organlarımızın çalışmasında rol oynarlar. Sağlıklı bir insanda doğumdan itibaren yaşamının her alanında gerekli bütün hormonlar vücudun gelişmesini ve tüm fonksiyonların normal çalışmasını sağlamaktadır. Ancak normal çalışan bu sisteme beslenme alışkanlığı başta olmak üzere dışarıdan gelecek etmenlerle müdahale yapılırsa sistemde bozulmalar olacaktır. Yoksa hormon yapısı bozulan çocuklarda gelişim bozulukları görülmektedir. Bunların başında da şu an büyük tehlike çanları çalan obezite gelmektedir.

* Çocukları okulda nasıl koruruz?
Okula giderken yanlarına verilecek beslenme çantaları bir ölçüde kontrolü sağlayacak ve güvenilir olacaktır. Beslenme çantasındaki gıdaların mümkün olduğunca katkı maddesiz ve doğal olması gerekir. Marketten hazır alınan bir kek yerine evde pişirilmiş bir dilim kek çok daha değerlidir. Hazır meyve suyu yerine süt tercih edilmelidir. Yine meyve suyu yerine mevsimine uygun olmak kaydıyla meyvenin kendisi tüketilmelidir. Bu konuda ailelerin imdadına muz yetişiyor. Her mevsim güvenle tüketilebilecek ve çocukların hayır diyemediği bir gıdadır.

* Kantinlerde nasıl önlem almalı?
Burada okullara ve kantin idarecilerine toplumsal bir görev düşmektedir. Okul yönetimi ve kantin idarecileri arasında sağlıklı ve bilinçli bir iletişim kurulur, çocukların tükettiği gıdalarda da dikkatli bir seçim yapılırsa en önemli adım atılmış olur. Su, süt, doğal meyve suyu, ayran gibi sağlıklı içecekler ile sandviçler ve tost şeklinde sertifikalı ürünler olursa sorun yaşanmaz.

<---- o ---->


Küçük Yaşta Yenilen Hormonlu Gıdaların Etkileri Çok Daha Fazla Oluyor

Beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere, dışarıdan farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında hormon sisteminin bozulabildiğini belirtildi.

Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz yaptığı açıklamada, ''Hormonlu, katkı maddeli gıdalar, kirli hava, radyoaktif maddeler bu sistemi bozan en önemli etkenler'' dedi.

Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz yaptığı açıklamada, vücutta değişik özelliklerde hormonlar salgılayan bezler bulunduğunu belirterek, ''Vücudumuzun gizli patronu olarak nitelendirebileceğimiz bu bezler hayatımızı sürdürmek için sürekli çalışıyorlar. Boyumuz, kilomuz gibi dış görünüşümüzde, psikolojimizde, organlarımızın çalışmasında bu bezlerin etkileri büyük'' dedi.

Hamilelerde, bebeklerde ve ergenlerde bu hormonların çok daha fazla önem taşıdığına dikkat çeken Prof. Dr. Büyükgebiz, şunları kaydetti: ''Sağlıklı bir insanda, doğumdan itibaren gerekli bütün hormonlar, gerektiği miktarlarda salgılanarak, vücudun gelişmesini ve tüm fonksiyonların normal çalışmasını sağlıyor. Ancak, normal bir şekilde çalışan bu mekanizmaya, beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere, dışarıdan farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında sistem bozulabiliyor. Hormonlu, katkı maddeli gıdalar, kirli hava, radyoaktif maddeler kısacası modern yaşam koşulları bu sistemi bozan en önemli etkenler.''

Hazır gıdaların yan etkilerini gösteren yurt dışındaki araştırmalardan örnekler veren Prof. Dr. Büyükgebiz, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Belçika'da yapılan bir araştırma, tarımda kullanılan bazı ilaçların östrojenik etkiyi artırarak kız çocuklarda erken adet, erkek çocuklarda meme büyümesi yaptığını ortaya koyuyor. Danimarka ise erkek inferfilitesinin (kısırlık) artışını bu ilaçlara bağlıyor. Kuzey ülkelerinde yapılan bir çalışma -ki bu bölgede özellikle dondurulmuş balık tüketimi çok fazla- tip 1 diyabetin görülme sıklığının yüzbinde 45'den 60'a çıktığını gösteriyor.''

Çocuklarda daha etkili

Bu verilerin ürkütücü olduğunu belirten Prof. Dr. Büyükgebiz, ''Elbette her hazır gıda, katkı maddeli yiyecek, hormonlu meyve ve sebzeler hastalık ve erken adet riskini artırmıyor. Kontrolsüz birtakım uygulamalar bu tehlikeye davetiye çıkarıyor. Bu risk herkes için var. Çocukluk çağında kandaki östrojenik etki yapan maddenin seviyesi düşük olduğu için dışarıdan alınan yanlış gıdalar çok daha büyük etki yapıyor'' dedi.

Öncelikle üretim döneminde denetim mekanizmasının çok iyi işlemesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Büyükgebiz, ailelerin de aynı gıdadan çok fazla miktarda çocuklarına vermemelerinin yararlı olduğunu bildirdi.

Prof. Dr. Büyükgebiz, ''Yani kilolarca çilek yememek, her gıdadan az az almak gerekiyor. Bir de katkı maddeli gıdaların yol açtığı hastalıkları iyi tanıyıp gereken durumlarda doktora erken başvurulması son derece önemli'' diye konuştu.

Erken ergenliğe dikkat

Hazır ve katkı maddeli gıdaların yol açabileceği tehlikelere dikkat çeken Prof. Dr. Büyükgebiz, kızların 10, erkeklerin 12 yaşından itibaren ergenliğe adım attıklarını hatırlattı. Büyükgebiz, şöyle devam etti: ''Ergenlik 10-18 yaş aralığı kabul edilir. Buna karşın ender olarak kızlarda 8, erkeklerde 9 yaşından önce ergenlik belirtilerinin ortaya çıkması, bir hastalık belirtisi olarak görülmeli ve tedavi edilmesi gerekir. Hormonlu gıdalar, erken ergenliğinin sebeplerinden sadece biri. Adet döneminden sonra kızlar ancak 5-6 santimetre boy atabildikleri için ciddi bir boy kısalığı sorunuyla karşı karşıya kalabilir. Bu açıdan erken ergenlik belirtilerinin varlığında geç kalınmadan bir uzmana başvurmak gerekir.''

Çernobil faciasının etkilerinin de günümüzde çocukları tehdit etmeyi sürdürdüğünü anlatan Prof. Dr. Büyükgebiz, Çernobil sonrası Beyaz Rusya ve Ukrayna'da çocuklarda tiroid kanserinde artış görüldüğüne değinerek, şunları kaydetti: ''Bu ülkelerde tiroid kanseri görülme oranı 6-7 kat artmış. Facianın yaşandığı Çernobil'e yakın yer olan Gomel bölgesinde ise 10 misli fazla görüldüğünü araştırmalar ortaya koyuyor. Görülüyor ki Çernobil faciasının sonuçları, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra bile etkisini sürdürüyor. Kanser vakalarındaki çarpıcı artış uzak ya da yakın radyoaktif bulutların rüzgar ile ulaştığı her bölgede hala olayın izlerine rastlanabiliyor. Bu sonuçlardan yola çıkarak sadece gıdaların değil, havanın da önemi ortaya çıkıyor. Bu hastalıkların görülme oranını azaltmak için de temiz çevre şart.''

<---- o ---->



Hormonlu gıdalar, erken ergenliğe neden oluyor



Hormonlu gıdalar, erken ergenliğe neden oluyor
Ergenliğe erken geçiş, diyabet, allerji ve hatta tiroid kanseri, çocuklarda giderek artan sıklıkta görülüyor. Bunun en büyük nedeni doğal gıdalar yerine, hazır, katkı maddeleri içeren gıdaların tüketiminin artması ve hava kirliliği.

Sekiz yaşındaki kızınızın adet görmesini, onun diyabet gibi kronik hastalıklarla erken yaşta tanışmasını istemiyorsanız hekimlerin söylediklerine kulak vermeniz gerekiyor.

Acıbadem Hastanesi Çocuk Endokrinolojisi, Büyüme ve Ergenlik Bölüm Sorumlusu Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz diyor ki, "Vücudumuzda değişik özelliklerde hormonlar salgılayan bezler var. Vücudumuzun gizli patronu olarak nitelendirebileceğimiz bu bezler hayatımızı sürdürmek için sürekli çalışıyorlar. Boyumuz, kilomuz gibi dış görünüşümüzde, psikolojimizde, organlarımızın çalışmasında bu bezlerin etkileri büyük. Hamilelerde, bebeklerde ve ergenlerde, bu hormonlar çok daha fazla önem taşıyor. Sağlıklı bir insanda, doğumdan itibaren gerekli bütün hormonlar, gerektiği miktarlarda salgılanarak, vücudun gelişmesini ve tüm fonksiyonların normal çalışmasını sağlıyor. Ancak, normal bir şekilde çalışan bu mekanizmaya, beslenme alışkanlıkları başta olmak üzere dışarıdan, farklı ve vücuda zararlı müdahaleler yapıldığında sistem bozulabiliyor. Hormonlu, katkı maddeli gıdalar, kirli hava, radyoaktif maddeler kısacası modern yaşam koşulları bu sistemi bozan en önemli etkenler.

çocuklarda Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, hazır gıdaların yan etkilerini gösteren yurtdışındaki araştırmalardan çarpıcı sonuçlar veriyor: "Belçika'da yapılan bir araştırma, tarımda kullanılan bazı ilaçların östrojenik etkiyi arttırarak kız çocuklarda erken adet, erkekmeme büyümesi yaptığını ortaya koyuyor. Danimarka ise erkek inferfilitesinin artışını bu ilaçlara bağlıyor. Kuzey ülkelerinde yapılan bir çalışma – ki bu bölgede özellikle dondurulmuş balık tüketimi çok fazla – tip 1 diyabetin görülme sıklığının yüz binde 45'den 60'a çıktığını gösteriyor."

Bu veriler insanı gerçekten ürkütüyor. Elbette her hazır gıda, katkı maddeli yiyecek, hormonlu meyve ve sebzeler hastalık ve erken adet riskini arttırmıyor. Kontrolsüz birtakım uygulamalar bu tehlikeye davetiye çıkarıyor. Bu risk herkes için var. Çocukluk çağında kandaki östrojenik etki yapan maddenin seviyesi düşük olduğu için dışarıdan alınan yanlış gıdalar çok daha büyük etki yapıyor.






Peki Önlem Almak İçin Ne Yapmak Gerekiyor?

Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: “Öncelikle üretim döneminde denetim mekanizmasının çok iyi işlemesi gerekiyor. Bir de ailelerin aynı gıdadan çok fazla miktarda çocuklarına vermemelerinde yarar var. Yani kilolarca çilek yememek, her gıdadan az az almak gerekiyor. Bir de katkı maddeli gıdaların yol açtığı hastalıkları iyi tanıyıp gereken durumlarda doktora erken başvurulması son derece önemli.”

Hazır Ve Katkı Maddeli Gıdaların Yol Açabileceği Tehlikeler Neler?

Erken Ergenlik Görülüyor

Ergenlik belirtilerinin görülmesinde kızlar ve erkekler arasında farklar var. Sadece belirtiler açısından değil zamanlama olarak da kız ve erkek çocuklar arasında belirgin ayrılıklar bulunuyor. Kızlar ergenlik dönemine erkeklerden yaklaşık iki yıl önce giriyorlar. Kızların 10 yaşından, erkeklerin 12 yaşından itibaren ergenliğe adım attığı kabul ediliyor. Kızlarda meme büyümesi, erkeklerde cinsel organların büyümeye başlaması ile ergenlik başlıyor. Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, “Ergenlik 10 – 18 yaş aralığı kabul edilir. Buna karşın ender olarak kızlarda 8, erkeklerde 9 yaşından önce ergenlik belirtilerin ortaya çıkması, bir hastalık belirtisi olarak görülmeli ve tedavi edilmesi gerekir.” diyor ve şöyle devam ediyor: “Hormonlu gıdalar, erken ergenliğinin sebeplerinden sadece biri. Adet döneminden sonra kızlar ancak 5 – 6 cm boy atabildikleri için ciddi bir boy kısalığı sorunu ile karşı karşıya kalabilir. Bu açıdan erken ergenlik belirtilerinin varlığında geç kalınmadan bir uzmana başvurmak gerekir.

Allerji riski yüksek

Kadınlar arasında sigara içme alışkanlığının artması, annelerin hamilelikte ve emzirme döneminde sigara içmiş olmaları, kapalı ortamlarda sigara dumanına maruz kalmaları dış ortamda arabaların çoğalması ile egzos dumanının, sanayi bölgelerindeki atıkların neden olduğu dumanın dış ortamdaki hava kirliliğinin artması sonucu solunan kirli havada var olan karbon monoksit, nitrojen dioksit, ozon, sülfür dioksit gibi irritan gazların solunması solunum yollarını duyarlandırarak astım gibi allerjik hastalıkların görülme sıklığını artıyor Ancak alerjik hastalıkların da tek artış nedeni bu değil. Endüstrileşme ile birlikte diyet alışkanlıklarını değişmesi, doğal gıdalar yerine hazır, katkı maddeleri içeren alerjen düzeyi yüksek gıdaların tüketiminin artması besin alerjilerine neden oluyor. Acıbadem Kadıköy Hastanesi Alerji Hastalıkları Uzmanı Dr. Gülden Paşaoğlu Karakı, alerji riskinin önlenmesi için alınması gereken öncelikli önlemleri şöyle sıralıyor:

"Allerjik hastalık gelişme riski olan yani ailede alerjik hastalık öyküsü olan bebeklerin allerjenlerle temasının önlenmesi, annenin gebelikte ve emzirme döneminde sigara içmesinin engellenmesi ve allerjik gıdaları mümkün olduğunca az tüketmesi, en az 6 ay anne sütü ile beslenmesi ve bebeğe allerjik besinlerin örneğin inek sütünün 1 yaşından önce, katı gıdaların 6 aydan önce verilmemesi sayılabilir."

Diyabet riski artıyor

Çocuklarda diyabet uzun süreli hastalıklar arasında birinci sırada. Üstelik çocukluk çağı diyabetinin son 30 yıldan beri tüm dünyada görülme sıklığı giderek artıyor.

Genetik yatkınlığı olan çocuklarda çevresel faktörlerin etkisi sonucunda pankreasın insülin üreten hücrelerinde zarar olması ve vücudun insülin üretemez hale gelmesiyle diyabet ortaya çıkıyor. Çevresel etkenler arasında yanlış beslenme, şişmanlık, geçirilmiş gribal enfeksiyonlar, hareketsizlik, ve stresi saymak mümkün. Sık idrar yapma, çok su içme ve ani kilo kaybı gibi belirtilerde uzmana başvurmakta yarar var.

Soluduğumuz hava tehlike saçıyor

Son yüzyılın önemli sorunlarından biri de hava kirliliğinin yaratmış olduğu sağlık problemleri. Çocuklar hava kirliliğinin olumsuz etkilerine erişkinlere göre çok daha açık. Çocukların akciğerleri gelişim süresinde olduğundan, bu dönemde havadaki toksik maddeler onları daha olumsuz etkiliyor. Arabaların çoğalması ile egzos dumanının ve sanayi bölgelerindeki atıkların neden olduğu dumanın dış ortamdaki hava kirliliğinin artması sonucu solunan kirli havada var olan karbon monoksit, nitrojen dioksit, ozon, sülfür dioksit gibi irritan gazların solunması solunum yollarını duyarlandırarak astım gibi allerjik hastalıkların görülme sıklığını arttırıyor.

Allerji riskini arttıran sadece kirli hava da değil. Şehirde yaşayan daha hijyenik ortamlarda büyüyen çocukların mikroplarla daha az karşılaşması sonucu savunma sisteminin dengesi bozularak allerjik hastalıkların gelişimi kolaylaşıyor. 1990'lı yılların başlarından itibaren ev içi ortamın hızla değişmesi, evlerin birçoğunun halı ile kaplanması sonucu ev tozu akarlarının artması da allerji gelişimini destekliyor.

Çernobilin etkileri halen görülüyor

Çernobil faciasının etkileri de günümüzde çocukları tehdit etmeye devam ediyor. Prof. Dr. Atilla Büyükgebiz, Çernobil sonrası Beyaz Rusya ve Ukrayna'da çocuklarda tiroid kanserinde artış görüldüğüne değinerek şöyle diyor: "Bu ülkelerde tiroid kanseri görülme oranı 6 – 7 kat artmış. Facianın yaşandığı Çernobil'e yakın yer olan Gomel bölgesinde ise 10 misli fazla görüldüğünü araştırmalar ortaya koyuyor. Görülüyor ki Çernobil faciasının sonuçları, olayın üzerinden 20 yıl geçtikten sonra bile etkisini sürdürüyor. Kanser vakalarındaki çarpıcı artış uzak ya da yakın radyoaktif bulutların rüzgar ile ulaştığı her bölgede hala olayın izlerine rastlanabiliyor. Bu sonuçlardan yola çıkarak sadece gıdaların değil havanın da önemi ortaya çıkıyor. Bu hastalıkların görülme oranını azaltmak için de temiz çevre şart."

<---- o ---->



Hormonlu gıdalar kanseri tetikliyor

Hormonlu gıdaların çocukluktan itibaren yenmesinin ergenlik döneminde kanseri tetiklediğini dile getiren Topuz, eğer sağlığınızı düşünüyorsanız beslenmenize dikkat edin uyarısında bulundu.

Kanser dalga dalga geliyor. Türkiye'de ölüm sebeplerinin 2. sırasında yer alan kanser herkesi tehdit ediyor...
Göz göre göre kanser olmamak için ise; daha anne karnında kanserle mücadelenin başlaması gerekiyor...

İ.Ü Onkoloji Enstitüsü Direktörü Erkan Topuz, "Çocuklarımız fastfood türü yiyecekleri haftada 3 kez yedikleri takdirde beyin tümörlerinde, lenfomalarda ve lösemilerde 3 kat artış gözükecektir" uyarısında bulundu."Lahana, marul gibi yiyeceklerin ilk dört kabuğunu çöpe atın. Çünkü istediğiniz kadar yıkayın bunların üzerindeki kansorejen maddeleri temizleyemezsiniz" diyen Prof. Dr. Erkan Topuz, özellikle beslenme konusunda vatandaşların dikkatli olması gerektiğinin altını çizdi.

Prof. Dr Erkan Topuz; "Hormonlu gıdaların çocuklara yedirilmemesi gerektiğini aksi takdir de kanserlerin görülme oranının artacağını" söyledi.

Prof. Dr. Erkan Topuz; "peçete, tuvalet kağıdı, defter gibi beyazlatılmış ürünlerden de hem kesinlikle uzak durun" dedi.

<---- o ---->


Sofralardaki tehlike



Ankara Ticaret Odası (ATO) “hileli gıdalar”ın ardından hormonlu gıdalar, tarım ilaçları, katkı maddeleri, antibiyotikler, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve kimyasal gübreleri tartışmaya açtı.


Ankara - Domates, patlıcan, patates, kabak, üzüm, elma, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltikte hormon kullanılıyor. Domates çekirdeksiz ve içi vıcık vıcıksa, patlıcan içi süngerimsi ve çekirdeksizse, kabak çekirdeksizse, patates şekilsiz ve patates yumruları yapışıksa, içinde kararmalar varsa hormonlu olduğu anlamına geliyor.

Ankara Ticaret Odası'nın (ATO) ve Türkiye Ziraatçılar Derneği'nin (TZD) hazırladığı “Sofradaki SOS” raporuna göre, hormon, tarım ilacı, antibiyotik, katkı maddesi ve kimyasal gübreler ölçülü kullanılmaz ve denetimi iyi yapılmazsa insan sağlığını tehdit ediyor, hastalıklara, sakatlıklara, erken ölümlere davetiye çıkarıyor.

Rapora göre, Türkiye'de 27 bin gıda sanayi işletmesinin 10 bini denetlenemiyor. Çünkü bunlardan sadece 17 bini Tarım Bakanlığı'nın gıda siciline kayıtlı. Yaklaşık 400 bin gıda satış ve toplu tüketim yeri olduğu dikkate alındığında insan sağlığının ne denli bir tehdit altında olduğu ortada.

HORMONLU KAZANÇ UĞRUNA
Gıdalarda hormon kullanımı, halk arasında en çok tartışılan konuların başında geliyor. Rapora göre, Türkiye'de “domates, patlıcan, patates, kabak, üzüm,elma, kavun, buğday, arpa, yulaf, çavdar ve çeltik”te hormon kullanılıyor. Hormon kullanımı ile ilgili pek çok rapor, iddiaların aksine salatalık ve çilekte hormon kullanılmadığını söylüyor. Raporlara göre, piliçte de hormon kullanılmıyor.

Tıp çevrelerindeki yaygın görüşe göre, hormonlu bitki ve etler, sürekli tüketildiğinde vücuttaki hormon dengesini bozuyor. Vücudun bağışıklık sisteminin bozulması, şişme ve yağlanma, hücrelerin zayıflayarak kanser hastalıklarına davetiye çıkarması gibi kanıtlanmamış ancak ciddi şüphelere yol açan sonuçlar bulunuyor.

Rapora göre, domates çekirdeksiz ve içi vıcık vıcıksa, patlıcan içi süngerimsi ve çekirdeksizse, kabak çekirdeksizse, biber aşırı büyük ve etliyse, çekirdek evi boş, etli kısmı sertse, patates şekilsiz ve patates yumruları yapışıksa, içinde kararmalar varsa, karpuz çekirdek yerleri boşsa hormonlu olduğu anlamına geliyor.

ATO ve TZD tarafından hazırlanan raporda, 15 Ekim-10 Kasım ve 10 Nisan-5 Mayıs tarihleri arasında domates, 15 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında patlıcan ve 1 Kasım-15 Mayıs tarihleri arasında kabak yenmemesi öneriliyor.

TARIM İLAÇLARI
Rapora göre, kanser vakalarının artışında, “pestisitler” adı verilen “tarım ilaçları”nın “aşırı”, “zamansız” ve “uygunsuz” kullanımının da büyük payı var.

Türkiye'de tarım ilaçlarının ciddi bir sorun oluşturduğu, yaş sebze ve meyve ihracatında yaşanan sıkıntılar sayesinde su yüzüne çıktı. İlaç kalıntısı nedeniyle yurtdışına ihraç edilemeyen yaş sebze ve meyvenin imha edilmeyip iç piyasaya sürüldüğü iddiaları endişeleri artırdı.

Türkiye'de zirai mücadelede 1250 çeşit ilaç kullanılıyor. Araştırmalara göre, gerek piyasada satılan et ve süt ürünlerinde, gerekse anne sütünde tarım ilacı kalıntısına rastlanıyor. Özellikle Çukurova gibi yoğun tarım ilacı kullanılan bölgelerde, anne sütünde dikkat çekici oranlarda ilaç kalıntısı görülüyor.

Tarım Bakanlığı verileri, özellikle yer fıstığı, incir, fındık ve antep fıstığında “alfatoksin”, biberde “kükürtdioksit”, üzümde “parafin”, greyfurt ve biberde “pestisit”, zeytinyağında da bazı “hidrokarbon” kalıntılarına rastlandığını ortaya koyuyor. Hasat zamanından belirli bir süre önce kullanımı durdurulmayan tarım ilaçlarının etkisi, yıkamayla yok olmuyor.

Bilinçsiz kullanılan tarım ilaçları, saç dökülmesinden kansere kadar pek çok sağlık sorununa kapı aralıyor. Sadece insan sağlığına değil toprağa, suya ve diğer canlılara da zarar veriyor. Tarım ilaçlarının gelişigüzel değil reçeteyle satılması öneriliyor.

SORUN UYGULAMADA
Bu tehlike bilinmesine karşın, dünyada her yıl 2.5 milyon ton tarımsal mücadele ilacı kullanılıyor. ABD'de yılda 293 bin, İtalya'da 43 bin, Fransa'da 41 bin, İngiltere'de 30 bin, Almanya'da 25 bin, Yunanistan'da 32 bin ton, Türkiye'de 13 bin ton “zirai mücadele ilacı” toprağa ya da bitkiye uygulanıyor. Sorun uygulamada ortaya çıkıyor. Sebze ve meyvelerde hasadın yaklaştığı dönemlerde kalıntı süresi kısa olan ilaçlar kullanmak gerekiyor.

Rapora göre, Tarım Bakanlığı çiftçilerin bilgilendirilmesi konusunda etkisiz kaldığı için ilaç firmaları ve bayileri gereksiz ve yanlış ilaç kullanımını pompalayarak bilinçsiz çiftçiyi ticari açıdan sömürüyor.

KATKI MADDELERİ VE ANTİBİYOTİKLER
15 bin çeşidi aşkın katkı maddesi bulunuyor. Asesülfam K, Kafein, Aspartam, Antioksidan, Olestra, yapay renk maddeleri, Nitrit ve Nitratlar, yüzlerce ürüne uygulanan katkı maddelerinin başında yer alıyor. Hazır gıdalardan dondurmalara, çikolatadan gofrete, dondurulmuş ürünlerden konserve balıklara kadar binlerce gıdaya katkı maddesi konuluyor.

Katkı maddelerinin yanlış kullanımı ve zararsız limitlerin üzerine çıkılması, kalp hastalıklarından kansere, cilt hastalıklarından sindirim bozukluklarına kadar tüyleri diken diken eden hastalıkların yanısıra, uykusuzluk, kaşıntı, mide bulantısı, sinirlilik ve alerjiye yol açabiliyor.

Hayvanlarda antibiyotiklerin kontrolsüz kullanılması da tıpkı tarım ilaçları gibi zararlara neden oluyor. İlaç olmaları nedeniyle insan üzerindeki etkileri fazla.

Antibiyotik daha çok kanatlı ve büyükbaş hayvanların yemine katılıyor. İlaç hayvanı hastalıklardan koruyor ya da hasta hayvanları iyileştiriyor. Antibiyotikler, kullanıldığı canlının vücudunda uygun bir dozda kullanılmadığında dışarı atılamıyor ve tüketim sırasında doğrudan insana geçiyor. Bunun için hayvanların kesiminden belli bir süre önce antibiyotik kullanımına son verilmesi, örneğin piliçlerde antibiyotik kullanımının kesimden bir hafta önce sonlandırılması gerekiyor. Antibiyotikler insan üzerinde iki önemli etki bırakıyor. Birincisi alerjik etkiler. Diğer önemli etki ise, hayvansal ürünler yoluyla sürekli antibiyotik alan bir insanın, bir hastalık halinde antibiyotikkullanması gerektiğinde antibiyotiğin bir işe yaramaması.

GÜBRE KULLANIMI
Türkiye'de gübre kullanımı da son derece kontrolsüz yapılıyor. Bu da toprakta ve bitkide birikmeye, toprağın özelliğini ve rejimini yitirmesine sebep oluyor. Gübrelerin olumsuz etkilerinden korunmak sadece yıkama ve mekanik yollarla mümkün. Kesin çözüm ise, organik gübrelerin klasik gübre ile karıştırılarak ya da mümkünse sadece organik gübre kullanılması.

Bir başka öneri ise gübrenin tıpkı ilaç gibi reçeteyle satılması. Böylece hangi toprağa ve ürüne ne tür ve ne miktarda gübre kullanılacağı tarım il müdürlükleri kanalıyla saptanabilecek.

FRANKEŞTAYN GIDALAR
İnsan sağlığını tehdit eden bir diğer sorun da Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO). Raporda, “genleriyle oynanmış tohumların Türkiye'ye girmesi yasaklandı ancak hayvan yemi olarak ülkemize ithal edildiği biliniyor” deniliyor.

Tüketici Hakları Derneği de farklı ortamlardan aldığı 20 numuneyi İsviçre'deki laboratuvarlarda kontrol ettirdiğini, mısırdan soyaya pekçok ürünün genleriyle oynandığını tespit ettirdiklerini iddia ediyor.

Copyright ©2008 Kotelov Valery.